Bahçeli, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, İslamofobi'nin inanç haklarıyla, insani ve vicdani ölçülerle bağdaşmadığını, beşeriyetin huzur ve güvenlik arayışlarını da korkutucu oranda tehdit ettiğini söyledi.
İsveç'te Kur'an-ı Kerim'in yakılmasına tepki gösteren Bahçeli, "Kurban Bayramı'nın birinci günü İsveç'in başkenti Stockholm'de bir cami önünde Kur'an-ı Kerim yakılması, bu vandallığın himaye edilmesi hem inancımıza hakaret hem de insanlık değerlerine hıyanettir. Kuran okumak ilahi bir nasip ve nimet, yakmak ise namertlik ve soysuzluktur. Bu nefret suçu mahiyetindeki provokasyonu Irak asıllı malum meczubun tek başına planlayıp hayata geçirmesini düşünmek pek tabii hayatın ve hadiselerin olağan akışına bütünüyle aykırıdır." diye konuştu.
Bahçeli, İsveç'in NATO'ya katılım müzakerelerinin yapıldığı bir dönemde gerçekleşen eylemin her yönüyle kuşku verici olduğunu belirtti.
Kur'an-ı Kerim'i yakmanın ifade ve düşünce özgürlüğü olarak değerlendirilemeyeceğinin altını çizen Bahçeli, yapılanları barbarlık olarak niteledi. Devlet Bahçeli, "Kur'an-ı Kerim bir kağıt parçası değil, Allah'ın yeryüzüne indirilmiş nuru, akıl sahibi inananların düşünmeleri, anlamaları ve ders almaları için lütfedilmiş saadet, selamet, hidayet ve hikmet surudur. Tüm dünya ateşe verilse bile yüce kitabımızın kelam ve manasıyla tutuşması, ilahi hükümlerin yanıp kül olması asla mümkün değildir. Kur'an yakan kendini yakmıştır. Kur'an yakan da cehennemin dibini boylamıştır." ifadelerini kullandı.
Türk milletinin her zaman inançlara ve insan haklarına riayet ettiğini, saygılı davrandığını dile getiren Bahçeli, "İsveç’te ikide bir hassasiyetlerimizi kanatan, inanç haysiyetimizi kaşıyan ilkellikleri, ifrat ve tefrit noktasını dahi geçmiş tahammülsüzlükleri lanetliyor, Kitabullah'a uzanan murdar ellerin günü geldiğinde kırılacağına yürekten inanıyorum." dedi.
Bahçeli, İsveç'in Ankara Büyükelçiliği'nin önüne siyah çelenk koyup Kur'an-ı Kerim tilaveti okuyan ve okutan Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı mensuplarını da tebrik etti.
MHP Genel Başkanı Bahçeli, siyasi partilerin demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları olduğunu, bununla birlikte kuruluşu, organlarının seçimi, işleyişi, faaliyetleri ve kararlarının Anayasa'da nitelikleri belirtilen esaslara aykırı olamayacağını vurguladı.
Siyasi partilerin uyması gereken esasların Anayasa'da belirlendiğine işaret eden Bahçeli, şunları kaydetti:
"Türk siyasetinde faal halde bulunan her partinin birincil kaynağı Türk milleti, aidiyeti de Türkiye'dir. Demem odur ki her parti Türkiye partisi olmak mecburiyetindedir. Suç ve suçluyu övmek, ihanete ve melanete çanak tutmak siyasetin değil, doğrudan doğruya hukukun konusudur. Genel merkezi Ankara'da olup, genel emri yabancı başkentlerden alan bir partinin demokrasiye, millete ve insana şerefli hizmetinden bahsedilemeyecektir. Milletin hak ve çıkarlarını gözetmeyen, devletin egemenlik ve hükümranlık iradesini savunmayan, düşmana ganimet olmaktan utanmayan, terör örgütlerinin ve küresel emperyalizmin kullanımına girmekten gocunmayan siyasi partilere demokraside yer olmamalıdır."
Devlet Bahçeli, milli ve manevi ortak paydada buluşmanın her partinin seçimlik bir hakkı değil, siyasi namus görevi olduğunu söyleyerek, "Hem milli iradeye dayanıp hem milli iradeyi yıkmayı amaçlamak; hem hazineden para yardımı alıp hem de aldığı parayı düşmana havale etmek siyasi ve hukuki şeref kaybıdır. Bu kapsamda siyasi partiler Anayasa ve kanunlara uygun faaliyet göstermek zorundadır. Mehmetlerimize kurşun sıkan hainleri arkalamak suçtur." sözlerini sarf etti.
Ölen teröristlere taziyeler yayımlamanın suç olduğunu ifade eden Bahçeli, "Bir televizyon kanalında bebek katilini övmek, çok kitap okuduğundan bahisle filozof mertebesine çıkarmak, bununla yetinmeyip hak gaspına uğradığını iddia etmek suçtur, bu suça 'montaj' diyerek destek çıkmak katmerli suçtur." dedi.
Siyasi partilerin kuruluş, program, faaliyet ve hedeflerinin Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu felsefesiyle, Anayasa'nın ilk maddesiyle çelişemeyeceğini, çatışamayacağını ve ters düşemeyeceğini hatırlatan Bahçeli, şöyle devam etti:
"Tam tersi fiiller Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının sahasına ve müteakiben de Anayasa Mahkemesinin görev alanına girecektir. Anayasa Mahkemesi Kandil'in düzmece mahkemesi, zilletin arka bahçesi değildir, asla da olamayacaktır. Eğer adalet suçluyu aklama gayesi güderse, eğer adalet ihaneti biberonla beslerse orada adalet batmış demektir. Adalet ve hukuk demek devlet demektir. Devlet giderse vatan gitmiş olacaktır. Bazı mihrakların sinsi, gizli ve potansiyel maksatları da işte budur.
Anayasa'nın 6'ncı maddesine göre, hiç kimse veya organ kaynağını Anayasa'dan almayan bir devlet yetkisini kullanamayacaktır. Anayasa Mahkemesi, PKK terör örgütünü aklama, temize çıkarma, hunhar eylemlerini ibra makamı değildir. Aynı husus siyasi partiler için de geçerlidir. Siyasi kaygı ve gayelerle yanlışa yanlış diyemeyen, doğrunun hakkını telaffuz edemeyen, irtibat ve ilişki ağlarını millete rağmen tayin eden partilerin hukuk devletinin yegane tehdidi haline dönüşecekleri ortadadır. Siyasetlerini insana değil de ihanetin hizmetine koşanların evrensel hukuk kaidelerine sığınarak meşruiyet sağlamaları bile söz konusu değildir. Suça bulaşmakla, suçluyu müdafaa etmekle hiçbir demokratik ve gelişmişlik mevkiine erişilemeyecektir."
Cumhuriyet'in yeni yüzyılında, Türk ve Türkiye Yüzyılı hedeflerinin arifesinde siyasi ahlak ve temizliğinin tehirinin artık imkansız olduğunu söyleyen Bahçeli, meselenin vatan, millet, devlet meselesi olduğunu belirtti.
Bahçeli, "Bu nedenle samimiyetini ve ahlaki seviyesini siyasi ilişkilerine aynen yansıtmış, adalet ve hukuk ilkelerini ön şartsız hazmetmiş, dünyada tek ses, tek nefes olabilmeyi becermiş partilerden mürekkep bir siyaset yapısının el birliğiyle inşası ve ihyası önümüzdeki en acil gündem konusu olmalıdır. Hazırlanacak yeni anayasada bu hususa önemle yer verilmeli, partilerin kumanda odası zalimlerin denetimde olmamalıdır. Küresel emperyalizme bedeli mukabilince ajanlık ve acentelik yapmak; dışarıdan sufle almak, talimat listelerine boyun eğmek hiçbir kitaba sığmayacak, hiçbir değerle bağdaşmayacak teslimiyetçiliktir. Türkiye'nin geleceğini teslimiyetçilik değil milletimizin şaşmaz irade gücü, tartışılmaz hükmü şahsiyeti belirleyecektir." değerlendirmesinde bulundu